Canan üyemiz gönderdi.
Yaşamaksa seni sevmek; ben hiç ölmedim diyor şair, sanki korsan töresinde ölüm yok gibi...
Çok bilinmeyenli denklemlerden oluşan bir dostluğun, çok bilinmeyenleri sana ait olduğu için birkaç sözcük eklemek istedim gecenin ortasına. Kalanına ise beni koy, şiiri koy, türküleri ve en ucuz şarabı, yıldızları, elini ilk tuttuğum yağmuru, ne varsa sana ait, bende ve sende kaldığına emin olduğun anıları koy. Al sana işte matematiksel bir dünya... Çözümsüz...
Bir sözcük (şairin şiirinin mısralarının temeli) kuşanıp tüm silahlarını, ayrılıklara savaş açan militan gibi, koltuk altlarımdan yakaladı...
Bakma öyle ağladığıma, namluya uzanmış bir mermi gibi bekliyorum; şiiri ve öfkeyi tam on ikiden vurmak için. Hangi Töre idi karşı gelen? Niye ayrıldık? Bu hayat bize layık olan hayat mı? Bu hayatın bizim olması için kimin öfkesine geldik? Bazen şöyle etrafıma bakıyorum da ne çok olmuşuz, ne çok çoğalmışız. Yalnız diyarların kalabalığı idim ama şimdi tüm kalabalıkların içinde yapayalnızım... Acılardan ne kaldı ardında? Çoğalamıyorsan eğer geceye; yıldız olmak neyi ifade eder? Kaybedecek ne kaldı, kazanacak hiçbir şey olmadığı gibi, neyi kaybetmemek yada neyi kazanmak için savaşacağız.
Sonra Ankaralı düşlerim vardı bir zamanlar bilirsin, şimdi yok be eski sevgili. Ankaralı düşlerimi teneffüs zillerinde kaybettim...
İstanbul kaldı şimdi uykularımın arasında. Boğaz, babı-ali nin dik yokuşu, eminönü, çiçekçi çingene, sirkeci, bağdat caddesi, tinerci çocuklar, kadıköy, haydarpaşa, entellektüelite, barlar, sokaklar, caddeler, harem, topkapı, galata, marmara, martılar, fahişeler, boyacılar, kalamış, balık ekmek, iskele, vapur düdükleri, mezgit, rakı, gece, yağmur... Emin ol orada insan ya şair olur yada hiçbir şey!
Ve Ankara, ah Ankara!
Korkularımı en dar sokaklarının bile iliklerinde hissettiği kent,
Senden korkuyorum.
Akşamlarından, gökyüzünden, sıhhiyeden, kızılaydan,
Karanfil sokaktan, yeni mahalleden korkuyorum.
Nasıl korkuyorsam İstanbul dan, senden de öyle korkuyorum.
Flu bir sokak çocukluğu düştü aklıma, çocuk olsaydım kesinlikle evden kaçar İstanbulun kucağına sığınırdım... Ama çok geç kaldık galiba kocaman adam olmuşum farkına yeni vardım.
Bizim eskiden sevdalarımız vardı, umutlarımız vardı. Yıkılmaya yüz tutmuş insan tarafımızı tutup kaldırmak için, çamurdan. Sonra; ağlamak ve öfke girdi araya birde ayrı kalmak... Kala kala hasretlerin ortasında kaldık, hoş; sadece özleyen benim galiba, her zaman ki gibi.
Sen şimdi Karadenize uzat parmaklarını, Nazım gibi okşa vapurları, bırak saçlarım parmaklarına hasret kalsın...
Orhan Karahan
Şu konularda daha fazla şiir:
Ölüm, Hasret, İstanbul, Hayat, Çocuk, Ankara, Savaş, Yağmur, Şehir
Tarih : 2010-05-31 20:28:05 | Hit: 2218 | Puan: 0
Copyright © 2007 - ∞ by CemveNuray.Com. Tüm hakları Cem ve Nuray'a aittir.