Hülya üyemiz gönderdi.
GÖNÜL DİLİ İLE DEVRAN DEMİR
'Canı cehenneme rahat uyuyanın
Kapısını örtenin perdesini çekenin.
Yüreği yalnız kendiyle dolu
Duvarları ancak çarpınca görenin.
Canı cehenneme başkasının yangınıyla
Evinin ısıtıp yemeğini pişirenin. ' diyen Şükrü Erbaş kadar insanların acılarını, gönlünün derinlerinde hisseden genç bir kalem Devran Demir.
Şiirlerinin bütününde içli bir sızıyla acının resmini hissederiz okudukça can-ı gönülden. 'Karanlık sandığımız,görünmeyen değil; / İçimizde olandır.' derken ertelememeli hiçbir şeyi diyor şair, çünkü biliyor ki ölüm, kapı ardında bekliyor ve güneşle yarışta olabilir. Akıl sorgusu ön planda onda, demek istiyorum şair için, çünkü;
'Seni sevmekle ben işledim ilk suçumu,
Cezamı bana güzelliğin verdi.
Ben şimdi aşk zindanında
Bir sevda mahkumu,
Unuttum aradan kaç gün geçti.
Yüzünü kirpiklerimle çizdim duvarlara,
İçini gözyaşımla doldurdum.
Ne dünüm var artık ne yarınım...
Ben şimdi yalnızca
Seni sevmeye mahkumum. ' dizelerinde bile duygularını o kadar usturuplu bir şekilde dile getirmiş ki onu mahkum eden güzeli davet edip, ikisine de müebbet ceza veresi geliyor insanın bir hücrede.
'Nasılsın? ' demeye korkuyor insan Devran Demir'e; gitgide üşüyen, gitgide soğuyan bir yüreğin umutsuzluğa sarılışını görmekten korkuyoruz. İç sızısını içine gömüp bulutların gözyaşından medet uman şair; kim bilir belki de annelerini gözyaşlarıyla arayan aşk ve arzuya kızmakta için için...Neden ki şair yüreğine sevgi dolu küçücük ellerin uzanmasına izin vermiyorsun? Oysa her sevdada umut vardır... Yaşanmamaya mahkum muydu gerçekten bazı sevgiler, bilinir mi ki...Biliyor musun şair, dünyanın bunca umutsuzluğu, karanlıklığı, kupkuru bir çöl oluşu, buz gibi soğuk oluşu, bazen yangın-duman-kül oluşu, hatta fırtına-deprem-heyelanla sarsılması, cehennem alevlerinde kavrulması sadece insanların gözlerinden yüreğe inen güçle yok ediliyor. Dediğin gibi.
Yüreğindeki o güzel insan sevgisini, şairin dili ile anlatmak istiyorum:
'Ah Şu İnsan...
Ah şu insan yavruları
Ah şu insan yavruları yok mu...
Onları, onları nasıl anlatmalı...
Doğarken hepsinde aynı ten
Aynı duyu, aynı koku
Büyürken hepsinde aynı sevinç
Aynı umut, aynı coşku...
Her ikisinde de sırrına erilmez bir haz
Her ikisinde de yüreklere sığmaz
O bir geniş, o bir güzel
O bir sıcak duygu...
Ah, şu insan yavruları
Ah şu insan yavruları yok mu
Onları nasıl, nasıl anlamalı...
Gülüşleri-ağlayışları, duruşları bakışları, bağırışları-susuşları
Yürüyüşleri koşuşları, uyuyuşları-uyanışları
Yemek yiyişleri, söz söyleyişleri, oyun oynayışları...
Yani herşeyleri yani her yanlarıyla
Onlar bizden başka bir alem
Onlar bizden başka bir dünya...
Ah şu insan yavruları
Ah şu insan yavruları yok mu...
Onları nasıl, nasıl korumalı...
Onlar bizim en saf - en temiz
Onlar bizim en arı - en duru halimiz
Onlar bizim biricik sevgi hazinemiz
Onlar bizim en büyük yaşama sevincimiz...
Ah şu insan yavruları
Ah şu insan yavruları yok mu...
Ne olur
Koruyun kollayın - sevin güldürün
Ne olur incitmeyin hiç onları... '
Bir çocuk hiç 'Of baba of!
Keşke annem değil sen ölseydin... ' der mi? Şair gördüğünü yazar, yüreğine batan iğnenin kanattığını yazar. Okumalı 'Baba Beni de Okula Gönder' şiirini de o çocuğun çığlığına kalem olan şairimizin duyarlılığına boyun bükmeli.
Sadece toplumun sosyal yaralarına parmak basmamış ki şair. 'Kara... öyle karadır ki / Büsbütün kararır / Gider dünyan sonunda... / Hiçbirşeyi göremez olur gözlerin / Hiçbir şeyi artık / Ondan başka... ' derken her yerde duyulan ve bağrına kara taş basıp sevdiğinden ötesini görmeyen kara sevdalıların haline de kalem olmuş.
'Yatağına sığmayan bir su gibi yüreğin /
Sabırlı,çok telaşlı,biraz durgun. ' dediği bir insanın yüreğini almış karşısına şair ve yaşarken anlaşılmak isteyen bu gönle hem de yatağına sığamayacak kadar dolu dolu bir gönle- Ölüm gelmeden ne edeceksen et. diyecek, diyemiyor; o, anlasın istiyor. Belki de budur şairin görevi, okuyucuya öğüt vermeden ufku göstermek, tercihi ona bırakmak....
İnsanlığa dair çok şiir okudum, ama ben Devran Demirin şiirlerindeki insanlığı kolay kolay hiçbir şiirde hissetmedim. O, sokakta akşam karanlığında koşarken evine giden insanların yapacağı yemeği ya da çocuğuna alacağı giysiyi düşünürken köşede titreyen çocuğu görmeyenlerden farklı bir yürek. Onun gözüyle bakalım bir kez daha çevreye ve ne yapılabiliri düşünelim Devranca:
Bin Soğuk Bin Kış / Bin Çocuk Bin Düş
Bin karakıştı
Bin ayaz geceydi
Binlerce kimsesiz çocuktular.
Sığınacak bir yuva
Bağrına basacak bir anne
Uyuyacak bir yatak arıyordular.
Hiç kimse onları düşünmüyor
Hiç kimse onları görmüyor
Hiç kimse onları anlamıyordu.
Bir yerden bir yere itilip
Bir yerden bir yere sürülüp
Duruyordular.
Yalnızdılar, kırgındılar, bitkindiler.
Suskundular, dalgındılar, mahzundular.
Onlarca büyük şehrin, yüzlerce
Işıklı işlek caddelerinde kimileri
Kimileri karanlık ıssız sokaklarında
Tedirgin, uykusuz dolaşıyordular.
Nereye gideceklerini bilmiyordular
Ne yapacaklarını bilmiyordular
İnsanlara korkuyla bakıyordular
Her şeyden ürküyordular
Birbirlerinden bile çekiniyordular.
Ve unutup açlıklarını çoğu zaman
Yalnızca, üşümeden
Uyuyabilecekleri bir yer arıyordular
Tepeden tırnağa titriyordular
Çok öksürüyordular
Çok üşüyordular.
Ve onlar ki yine...
Kimileri telefon, kimileri bankamatik kulübelerine
Kimileri inşaat, kimileri apartman bodrumlarına
Sığınıp yine usulca
Bazıları yalnız, bazıları koyun koyuna
Koyup başlarını sessiz
Kurulmaktan yorgun düşmüş bir düşün
Güzelliği ve sıcaklığını, alıp alıp
O hiçbir zaman doyamadıkları
Uykularına, rüyalarına dek
Taşıyor taşıyordular...
Bin mavi gökyüzüydü
Bin sıcak gündü
Binlerce sahipli çocuktular
Sığındıkları bir yuvaları
Bağrına basan bir anneleri
Uyudukları bir yatakları vardı...
Herkes onlara gülümsüyor
Onları düşünüyor, onları seviyordu...
Bütün sevdikleri yanlarındaydı,
İçten, sıcak, yumuşacık öpüşler
Dokunuşlar içindeydiler...
Hiç üşümüyor artık, hiç titremiyor,
Hiç öksürmüyordular...
Dünyayı seviyordular
Hayatı seviyordular
Kendilerini seviyordular
Neşeli, mutlu, huzurluydular...
Koşuyordular gülüyordular
Oynuyordular çoşuyordular...
Çocuktular çocuktular çocuktular..
Ve günün ilk ışıklarıyla yine onlar
Şehrin ağır gürültüleriyle irkilip bazen
Bazen, hoyrat insan elleriyle dürtülerek
Yeniden yeniden...
Görmek istemedikleri bir dünya
Yaşamak istemedikleri bir hayata
Birer birer çaresiz, ve üzgün
Uyanıyordular...
Bin karakıştı
Bin soğuk sabahtı
Binlerce kimsesiz çocuktular.
-
Devran Demir
11.11.2005
Herkes kadar farklı, herkes kadar özel bir kalem Devran Demir. Kayıt sırasına göre sondan başa birkaç şiirini inceledim gönül dilimce. Kendisine dostça sevgilerimi gönderiyorum.
SERAP HOCA
Serap Hoca
Tarih : 2010-05-28 16:56:49 | Hit: 2202 | Puan: 0
Copyright © 2007 - ∞ by CemveNuray.Com. Tüm hakları Cem ve Nuray'a aittir.