Damla üyemiz gönderdi.
Bir öğrenci bileti verir misiniz?
?
***
En sevmediği organıydı elleri. Küçücük ve yumuk yumuk. Vücuduna oranla büyük duran başını ve tarama zevkini hiçbir zaman tadamadığı saçlarını da sevmiyordu ama burnu kadar da nefret etmiyordu.
Hiçbir nesneyi başkaları gibi tutmaya, kavramaya imkan tanımayan elleri yine benzer bir oyun oynadı kendisine. Bilet isteyen sesle birlikte irkilince elleri kutuyu devirmiş, bilet destelerinin yerlere saçılmasına neden olmuştu. Destelerden bazıları duraktaki dikkatsiz ayakların altında kirlendi. O, seri hareket edememenin de gecikmişliği ile mahcubiyetinden yüzü bir kat daha kızarırken, acıyan yerlerini hissetmemeye çalışarak eğilip yerden zorlukla alabildiği bilet tomarını, yüreğinde tomurcuklanan güllerden bir deste gibi uzattı karşısındakine. Hayal ile gerçeğin birbirine karıştığı bu dakikada ufacık bedeni daha bir küçüldü. Suç üstü yakalanmış hissine kapılarak ezildi. Gerçekleşeceğine dönük umutlar taşımadan günlerdir bu karşılaşmanın hayalini kurduğu halde fark edilmiş olmanın ani pişmanlığı ile iyice sindi köşeye. Sevinç ve utanç duyguları içinde, zamanın ve mekanın ayrımında olmaksızın elinde bir deste bilet ile titriyordu öylece.
***
Sürekli değişen yüzlerin arasında birkaç gündür birisi çekiyordu dikkatini. Akşama doğru aynı saatte geliyor, yaklaşık beş dakika bekledikten sonra, birilerinden; etrafıyla ilgilenmemesi yönünde aldığı emri uygular bir tavırla, aynı numaralı otobüse binip uzaklaşıyordu.
Daha önceleri nasıl fark etmemiş olduğuna şaşırdı önce. Sonra bu durağın yeni müdavimlerinden olabileceği geldi aklına. Akşam saatlerine yakın, çalışanlar için dönüş saati. O da çalışıyor olmalıydı. Bu durağa geldiğine göre yakınlarda biryerlerde çalışıyordu muhakkak. Durağın şeffaf reklam panosuna, yorgunluğunu paylaşmak istediği biri gibi yaslanmasından belliydi ki, yoğun ve yorucuydu işi.
Diğer günlerde olduğu gibi bugün de aynı saatte
Geldi... Küçük adımlarla, sakin, yaşamak için hiç acelesi yokmuşçasına gri pardesösü ile omzunu yaslayıverdi durağın karşı köşesine. Gözlerini yerden, sadece durağa giren otobüslerin numaralarını okumak için kaldırıyordu. Fark edilmek istemeyişin gayreti okunuyordu hareketlerinde.
Bi tam bilet versene?
......
Biraz acele et, otobüs
......
Ne zamandan beri insanların davranışlarındaki kabalığa, hitaplarındaki saygısız sertliğe alışmıştı alışmasına da... Günün bu saatlerinde, hatta sadece şu dakikalarda kendisine daha nazik, daha insan gibi davranılmasını ne kadar isterdi. İhtiyaçları olmasa kimsenin onun yüzüne bile bakmayacağını biliyordu. Bakanların da daha çok merak duygularını tatmin, ya da yoğun acıma duygularıyla kendisini süzdüklerinin farkındaydı. O bilet isteyenlere aldırmaksızın, onu gördüğü andan itibaren başlayan ruhundaki tatlı esintinin dalgalanmalarına bıraktı kendini. Başörtüsündeki maviliklerde dolaştı gözleri bir müddet. Sonra maviliklerin en koyu yerinde takıldı kaldı. Gözleri aralarındaki mesafeyi kaldırırken sesler de uzaklaştı kulaklarından git gide
Ne otobüs durağına benziyordu burası şimdi, ne de kimse otobüse binme telaşı yaşıyordu. Gözleri bambaşka bir dünyanın penceresinden bakıyordu şimdi, ruhu maviliğin hakim olduğu bir dünyada dolaşıyordu. Burası bazen bir sahil oluyor kumsalına ayak izlerini bıraktığı, bazen bir orman oluyor içinde çağlayanların coştuğu, bazen bir dağın zirvesi oluyordu bulutlara dokunduğu
İstediği mekanı oluşturabiliyordu, hatta istediği zamanı bile
Sihirli bir mavilikti gözlerine dokunan sanki. Böyle bir halet-i ruhiye içindeyken duydu o sesi
Bir öğrenci bileti
........
?
***
Yerlere saçılmış bilet destelerini toplamak diğerine düştü. Aldığı biletin parasını bırakırken o titrek yumuk avuçlara bir an göz göze geldiler. Hayatlarındaki en uzun birkaç saniyeyi yaşarlarken ikisi de gülümsüyordu. Ama birininki ağlamaklı bir çocuğun zoraki gülümsemesine benziyordu.
Anında vermişti kararını, bu sattığı son bilet olacaktı.
Son biletin parasını ceketinin iç cebine usulca yerleştirdikten sonra, neredeyse dizleri ile koltuğu arasını dolduran bilet kutusunu kucaklayarak kalktı taburesinden. Bir koltuğunda bilet kutusu, diğer koltuğunda değneği... Bir ilkokul çocuğununki kadar ufak ayaklarıyla sıcaktan iyiden iyiye yumuşamış asfalta gömülmek istercesine basıyordu yere. Yüreğinde denizlerden ödünç alınmışçasına o masmavi gözlerin ruhunu kanatlandıran serinliği... Sırtında, çarşamba pazarında neredeyse hiçbir şey bırakmamış, ellerindeki torbaların ağırlığından iki tarafa yamularak zorlukla yürüyebilen meraklı kadınların gözleri...
baksana, ne kadar da ufacık
yaa üstelik de sakat.
Cafer Petek
Şu konularda daha fazla şiir:
Nefret, Sevinç
Tarih : 2010-05-31 20:58:37 | Hit: 2189 | Puan: 0
Copyright © 2007 - ∞ by CemveNuray.Com. Tüm hakları Cem ve Nuray'a aittir.